az  |   tr
Fəlsəfə dünyası

Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2017, № 2 (41)   –  [17.03.2018]

Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2017, № 2  (41)

Əziz oxucular!

 

Dünya getdikcə daha çox fəlsəfəsizləşir və sanki göylər yerə enir. Amma fəlsəfi düşüncələr və polemikalar səngimək bilmir və “Fəlsəfə” jurnalı da hələ çıxmaqda davam edir. Bu bir ətalətmi, yoxsa zamanın enişinə qarşı duruşmu, bunu zaman özü göstərəcək.

 

Noyabrın 16–da UFAD-da Beynəlxalq Fəlsəfə günü qeyd olundu.

Jurnalın baş redaktoru, UFAD başkanı S.Xəlilovun Türkiyə türkcə­sin­dəki çıxışını təqdim edirik:

Prof. Dr. Salahaddin Halilov: İnsanın kendi hayatını idrak etmesi ve gelecekteki hayatını bilinçli olarak inşa etmesi sadece felsefi düşünce ile mümkün olabilir. Fakat, her insan felsefi düşüncenin yüksek seviyelerine erişemez ve büyük çoğunluk  bilinçsiz ve anlık hayat yaşar. Tabi ki, filozof olabilmek herkes için mümkün değildir. Fakat, filozoflar bunu başkalarına aktarmanın yollarını  bulabilirler mi? 

Herkesin kendi bireysel hayatını idrak etmesi ile evrensel felsefi düşünce arasında bir de milli düşünce aşaması vardır.

Her halkın tarihinde güncel sosyo-politik problemlerin yanı sıra onun strateji gelişim çizgisini belirleyen, milli özbilinçten kaynaklanan görevler de vardır. Fakat ne yazık ki halkın milli benliğini ifade eden hayati meseleler bazen güncel problemler içerisinde, siyasal çekişmelerin, yerel sosyo-politik çıkarların, yine maddi ihtiyaçların karşılanmasından doğan bireysel ve toplumsal çabaların mücadelesi sahnesinde geri plana itilir ve bazen de büsbütün unutulur. 

Çağdaş dönemde tüm dünya halklarının felsefi düşüncelerinin yapı­sında Batı felsefesi hakim konumdadır. Küreselleşme, sadece Batı tek­niği­nin, Batılı sermayenin yayılması ile sınırlı kalmayıp, aynı zamanda Batı’daki düşünce biçiminin saldırısı ile karakterize edilmektedir. Bir eliyle çağdaşlığa, Batı’ya sıkı-sıkıya tutunanlar, diğer eliyle     milli felsefi düşün­ce­lerini korumaya çalışıyorlar. Ancak hayat yolunu seçerken, çalışma pro­gramını belirlerken aktif düşünce biçimi olarak özellikle ilk eldekini seçmek durumunda kalıyorlar. Çünkü hem biçim ve belki hem de içerik olarak geçmişe mal olmuş türk-islam felsefî düşüncesi, bizi kuşatan tekno­loji dün­yasında fayda sağlayamıyor. Diğer elimizdekini ancak bir sembol olarak, bir egzotik fikir olarak koruyoruz. O da eğer koruyorsak!? 

Peki, bu durumda nasıl bir yol takip etmek gerekir? Milli-manevi değerlerimizi bir sembol yaparak gerçek süreçlere formel olarak eklemek değil, millilikle çağdaşlığın içerik zeminindeki vahdetini sağlamak gerekir! 

Günümüzde millet, milli ben, milli kimlik hakkında çok konuşuluyor. Fakat bizi başkalarından farklı kılan, özgünleştiren hususlar, milli belir­liliğin envanterleri bilinmediği sürece bu türden konuşmalar iyi niyetin ya da milliyetci sloganların ötesine geçemez. Tam tersi milli mesele özel otoritenin, özel imacın etki alanının genişletilmesi için araca dönüşür. İnsanların milli duyguları üzerinden manipülasyon yapanlar bu konuyu politikada eninen boyuna kullanırlar. Ne yazık ki, aydınlarımızın bir kısmı da meselenin mahiyetini anlamadan, sadece milli birlik misyonunu ger­çekleştirmek adına söz konusu çeşitli güçleri desteklemek için çaba sarfet­mektedirler. 

Milli ve evrensel çıkarların özneleri gerçek toplumsal güce dönüşme­diğinde, her şey bireysel ekonomik çıkarların ve nefsanî duyguların etkisi altına girdiğinde, çıkarlar fezasında bireysel amaçları ifade eden vektörlerin istikameti güçlü milli ve evrensel duyguların etkisiyle genel bir eğilim edinmediğinde faaliyetler sistemi yerine faaliyetler kaosu oluşur ve böylece yedek vektör sıfırlanmış olur. Herkes belli yönde hareket ediyor, herkes çalışıyor, faaliyet gösteriyor ama milli gelişim katsayısı sıfıra eşit oluyor. Millet ne kendisi gelişiyor ne de insanlığın gelişimine pozitif etki ediyor. 

Oysa her şeyden önce milletleşmek, gerçek anlamda millet olmak gerekiyor. İsim, soy ismi ile değil, sadece konuşma ile, saz ve söz ile değil, aynı zamanda idrak ve felsefi düşünceyle de. Milli ruh kendisi de belirli gelişim evrelerinden geçer. Bir kimsenin özbilinç sürecinde duygudan düşünceye ve oradan da felsefi dünyagörüşüne doğru geçtiği yola benzer biçimde bir millet ancak ruhun duygusal halinden felsefi özbilinç düzeyine yükseldiğinde tam anlamıyla büyük millete dönüşür. Kendini sevmekten, kendine tapmaktan başlayıp özbilince uzanan bir yol! 

Milli felsefi fikrin, ahlakın, gelenk-göreneklerin yeni kuşaklara iletil­mesi, varlığının devam ettirilmesi bakımından milli-manevi yapıtlar, sanat­sal edebiyat gerçekten büyük önem taşımaktadır. Bir milletin canlı tarihi bir yerlerde kırıldığında, gelişiminin hereketettirici güçleri kısıtlandığında, yine gelişim yolu dış güçlerce kasıtlı olarak başka yöne döndürüldüğünde milli genin hiç değilse farklı bir kulvarda, tarihüstü biçimlerde, düşünce, hatıra, edebiyat ve güzel sanatlarda yaşatılması zorunluluğu doğar.

İnsan, belli bir millete ait olmanın öncesinde insandır. Ve milli mensubiyeti ne olursa olsun her bir insan için genel, gerekli yönler vardır. “Etnik-milli” anlamı çeşitli grupların bireylerini ayrıştıran yönleri ihtiva ettiği için içerik olarak fakir ve solgundur. Geniş anlamda “milli” anlamı ise her insana özgü gerekli şartları sağladığından, daha zengin ve kapsamlıdır. 

İnsanı karakterize eden niteliklerden çoğu; onun maddi ihtiyaçları, zekâsı, bilgisi ve pratik becerileri evrensel nitelik taşır. Asırlar boyunca ön­ceki kuşakların çalışmaları ile gelişmiş bilim ve teknoloji, maddi ve teknik servetler tüm insanlara aittir. Ancak herhangi bir millete mensup olan insanlar belirli bir dili konuşur, belirli adet ve gelenekleri muhafaza ederler. Bunlar etnik-milli özelliklere aittir. Milli dilden farklı olarak matematiğin dili, bilgisayarın dili, tekniğin dili küresel özellik taşır. Daha doğrusu bu dilleri bilen insanlar da milletler gibi gruplaşıp kendi aralarında iletişim kurarlar. 

Bu bakımdan, biz artık yeni toplumsal birliktelik normlarının doğduğu ve onların “etnik” birlikteliklere oranla daha dayanıklı olabileceği bir done­me adım atmış bulunuyoruz. Özellikle, küreselleşme ortamında kitle iletişim araçlarının ve internetin yol açtığı, mekân sınırından bağımsız olan böyle yeni birliktelerin oluşumu ve insanlığın çalkalanıp yeni formlar edinmesi oldukça dikkate değer süreçlerdir ve bunlara kayıtsız kalmak mümkün değil. 

Milli felsefi düşünce; dünyanın bir insana yaklaşımını veya bir insanın dünyaya özel, bireysel yaklaşımını aksettirmekten farklı olarak, milli ben ile dünya arasındaki ilişkiyi ifade eder. “Milli ben”, “bireysel ben”den ve “evrensel ben”den farklı olduğu gibi, onun dünya ile ilişkisi de farklıdır. 

Evrensel idrak, evrensel özbilinç asırlar boyunca insanların dünyaya ilgisinin rasyonelleşmiş ifadesidir. Burada duygudan, hissiyattan (hatıradan, kederden vs.) daha çok idrak ile ilgili (cognitive) bilgiler yer alır. Ancak insanın dünya hakkındaki bilgileri farklı hiyerarşik basamaklarda ortaya çıkar. Felsefe en genel bilgilerin fonunda, en genel kanunların idraki üze­rinden dünyanın genel manzarasını oluşturmaya çalışır. 

Hangi ülkede yaşarsa yaşasın ve hangi millete mensup olursa olsun filozof, dünyayı bir insan ölçütü ile, insan prizmasından, evrensel değerler noktasından anlamaya çalışır ve dünyanın, insan-dünya ilişkilerinin farklı modellerini, anlayışlarını oluşturur. 

Fakat insan dünya ile ilgisini kendi milli ve bireysel prizmalarından açıkladığında da genelleme için yararlı olan rasyonel bilgiler biraraya gelir. Her bireyin kendi dünyası olduğu gibi, kendi felsefesi de vardır. Farklı bi­rey­lerin felsefelerini toplayıp, ortak noktaya getirmek mümkün değildir. Daha doğrusu, felsefenin kendine has toplanma kuralları vardır. Bu kurallar bilimsel bilgilerin, aynı şekilde sanat eserlerinin, sanatsal izlenimlerin top­lan­­masından farklıdır. 

Bir milletin felsefi düşüncesi onun her bir üyesine ait felsefi düşün­celerin toplamı değildir; milleti temsil yetkisi olan, milli ruhun taşıyıcısı, milli özbilinç baryerini aşmış tek tek şahsiyetlerin, filozofların felsefi yaklaşımlarından, bu yaklaşımların örgüsünden oluşur.

Endir Endir

Baxılıb: 4867


 
 Fəlsəfi Diskurs

Hörmətli iştirakçılarımız!

Fəlsəfi Diskurs öz müzakirələrini və fəlsəfi seminarlarını müəyyən müddətə qədər təxirə salır.
 
Yeni tədbirlərimiz barədə məlumatlar veriləcək!

Cavabla
 
  Elmi konfranslar və faydalı linklər
 
 JURNAL
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2020, № 2 Hər ötən il bizi sürətlə, hızlı bir şəkildə müəmmalı bir gələcəyə daşıyır. Bəşəriyyət/insanlıq sanki yeni bir başlanğıcın bəkləntisindədir. Fəlsəfi fikir də özünün hadisələri qabaqlamaq missiyasında uğurlu ola bilmir. Çünki dünya/cahan bir tərəfdən, elmin/bilimin bəlirlədiyi hakim düşüncə tərzinin yedəyində gedir, digər tərəfdən, elm bu missiya üçün yetərli olmadığından dolayı, sükan sahibsiz qalmış və sükana “siyasi liderlər” yiyələnmişdir.
Ətraflı
 KİTAB
İnsan: kamilliyin arxitektonikası Kitabda kamillik problemi əvvəlcə bir ideya və ruh hadisəsi kimi fəlsəfə tarixi kontekstində, daha sonra isə ictimai bir hadisəsi kimi so­sial fəlsəfə kontekstində araşdırılır.
Ətraflı
Həyatın özü və görünən üzü Kitabda ictimai həyatın müxtəlif sahələri, konkret hadisələr insan həyatının mənası ilə, daxili yaşantılarla qarşılıqlı əlaqədə nəzərdən keçirilir.
Ətraflı
Həyatın özü və görünən üzü Müəllifin publisistik əsərlərindən ibarət ikicildliyin ikinci cildinə ölkəmizdə elm və təhsilin vəziyyəti, aktual problemləri, həmçinin, dil, din, millət, fəlsəfənin milli özünüdərkdə rolu, ziyalı məsuliyyəti haqqında məqalələr daxil edilmişdir.
Ətraflı
"swfobject.js"

© 2010 Fəlsəfə dünyası - Müəllif hüquqları qorunur. Saytdakı məlumatlardan istifadə etdikdə istinad vacibdir. Sayt Elshad100 tərəfindən hazırlanıb.