az  |   tr
Fəlsəfə dünyası

Ünlü Filozoflar “Felsefe Dünyası”nda “Bilimselliğin
kriterleri”ni müzakürü ettiler.   –  
[18.04.2011]

Ünlü Filozoflar “Felsefe Dünyası”nda “Bilimselliğin kriterleri”ni müzakürü ettiler.

 

9 Nisan’da “Felsefe Dünyası”nda “bilimselliğin kriterleri” konusunda bilimsel-felsefi seminer yapıldı. Seminere Azerbaycan’ın fılozof ve bilim adamlarının yanısıra yabancı ülkelerin ünlü filozofları – Türkiye’nin Vatikan büyükelçisi Prof. Dr. Kenan Gürsoy, Rusya Felsefe Birliği’nin Başkan Yardımcısı, “Vek Globalizasii” dergisinin baş editörü Prof. Dr. Aleksandr Çumakov, Kazakistan Felsefe Enstitüsü’nün başkanı “Adam alemi” dergisinin baş editörü Prof. Dr. Abdumalik Nısanbayev, Avusturya İnnsbrug Üniversitesi’nin siyaset felsefesi bölüm başkanı Prof. Dr. Hans Köchler de konuşmacı olarak katıldılar.

Seminerde açılış konuşmasını Selahaddin Halilov yaptı.

 

Selahaddin Halilov, Letafet Hümmetova, Hans Köchler, Kenan GürsoySelahaddin Halilov:

Bu seferki seminerimizin konusu “Felsefe Dünyası”nın düzenlediği musabakada sorulan soruyla yakından ilgilidir. Soru şöyleydi: Tarih, matematik, edebiyat ve felsefe; bunlar hangi ölçüde bilimdir? Nerden kaynaklanıyor bu soru? Matematikle ilgili tartışmalar, yani matematığın bir metot mu, yoksa bilim mi olduğu tartışması her zaman mevcut olmuştur. Bilim kavramıyla kastedilen şey genellikle doğa bilimleridir. Batı’da da science kelimesi dar anlamda – pozitif bilim olarak anlaşılmaktadır. Bilimin anlam içeriği sonradan genişlenmiştir: insan bilimleri, sosyal bilimler, teknik bilimler vb. da buraya eklenmiştir. Bilimsel unvan verilmesi prosedürünün zor olmaması için Yüksek Eğitim Komisyo’nunda körü körüne tüm araştırma alanlarına bilim adı verilmektedir. Fakat biz bilim anlayışını dar anlamda ele aldığımızda ve yalnız bilimselliğin kriterlerini temel aldığımızda toplumsal bilincin birçok biçimleri, aynı zamanda bazı araştırma alanları “bilim” anlayışının dışında kalmaktadır. Gerçekte bilim toplumsal bilinç biçimi değildir. Nitekim, bilimsel faaliyetle sadece profesyonel düzeyde uğraşmak mümkündür. Halbuki, toplumsal bilinç bilgilerin değil, tüm toplumun bilinç tarzını ve bu bilincin yapısını içermektedir. Örneğin, dini bilinç veya ahlaki bilinç tüm kitle içindir. Aynı şekilde siyasi kültür veya siyasi bilinç söz konusu olduğunda tüm toplumun bu alandaki durumunu ifade etmek mümkündür. Dolayısıyla, profesyonel politikacıların siyasi dünya görüşü, siyasi tavrı ve bilgileriyle toplumun tümünün siyasi bilinç düzeyi bir birinden farklı şeylerdir. Politikacıların toplumda siyasi bakımdan manipulasyon yapma imkanları o toplumun siyasi bilinç düzeyine bağlıdır.

Öbür taraftan, düşünce tarzında, bilginin kendi yapısında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Sıradan bilinç düzeyinde gözlemler, iş faaliyetinin öğrenilmesi, günlük bilgiler, “haber proğramı”nın hafızaya yüklenmesi, basit hukuki ve sıyasal bilgilerin öğrenilmesi vb. – tüm bunların bilimle her hangi bır alakası yoktur.

Tarihe gelince, tarih olayların kronolojisini incelemektedir. Tek tek somut olaylar, tek tek kişilerin, grupların ve devletlerin faaliyetleri ele alınıyor. Buna bilim deyebilir miğiz? Nitekim bilim tikeller arasındaki ilşkileri değil, geneller arasındaki ilişkileri ve yasaları araştırmaktadır.

Peki, felsefe bilim midir, değilmidir? Tarihi bakımdan ele alırsak, tüm bilimler felsefenin çocuklarıdır. Önceleri felsefe eklektik ve kompleks nitelik taşımış ve her şeyle ilgili bilgiler onun bünyesinde bulunmuştur. Sonralar sanat, siyaset, matematik, bilim vb. felsefeden ayrılmıştır. Giderek Modern Dönem’de, 17.-18. yüzyıllarda bugünki anlamıyla felsefe ortaya çıkmıştır. Peki, bu gün felsefe bilim olmadığından dolayı kendisini iyi mi hiss etmektedir, yoksa kötü mü? Tarihçiler genellikle “tarih bilimdeğildir” dendiğinde alınıyorlar. “Tarih olmadan hiçbir şeyi öğrenemezsiniz, tarihi mutlaka öğrenmemiz lazım” diyorlar. Kim bilir belki tarih bilimden daha iyi bir şeydir? Bilim objektif gerçekliği öğrenmektedir. Fakat hem felsefe, hem tarih, hem de edebiyat subjektif olmak zorundadır ve bu nedenle bilimsel düşünceden belli farklılıklar arz etmektedir. Peki bu farklılıklar hangilerdir? İşte bu gün biz bu konuyu ele alacağız.

 

Abdimalik Nısanbayev, Ferman İsmaylov, Selahaddin HalilovAbdulmalik Nısanbayev:

Felsefenin bilim olup olmadığı kapsamlı bir konudur. Bilmselliğin ve bilimsel olmayanın kriterlerinin belirlenmesi önemlidir. Felsefe hem bilimdir, hem de bilim değildir. Felsefe bilimdir, çünkü toplumsal bilincin özel bir biçimidir. Avrupa felsefesi Doğu’da yeteri kadar bilinmektedir. Fakat Doğu felsefesi unutulmaktadır ve bu, endişeverici bir durumdur.

 

Selahaddin Halilov:

Felsefe bilimin fevkinde bulunmaktadır. Ben nasıl anlıyorum bilimle felsefenin ilişkisini? Şu anda Bakü’de kültürler arası diyalog forumu yapılmaktadır. Şöyle bir soru ortaya çıkıyor: Felsefe kültürün sınırları içinde mi, yoksa dışında mı değerlendirilmeli? Bence felsefe üç düzeyde ele alınabilir: kültürel düzeyde, bilimsel düzeyde ve felsefe düzeyinde. Nasıl oluyor da, felsefe dar anlamda ele alındığında diğer düzeylerin fevkinde bulunuyor, fakat geniş anlamıyla ele alındığında kültürün bir öğesine dönüşüyor ve diğer kültürel öğelerle aynı düzeyde bulunuyor? Felsefenin hem bir medeniyet öğesi, hem bilim alanı, hem de felsefi yaratıcılık alanı olduğunu bir daha vurgulamak isterim. Felsefe hangi anlamda bilimdir? Biz belli konuları bilimsel yöntemlerle araştırıyoruz ve somut konuları ve rasyonel sorunlar ele alınıyor, dolayısıyla da bilimle felsefe arasında farklılıklar ortadan kalkıyor. Somut bir konunun bilimsel analizi, örneğin ruhla bedenin ilişkisiyse, somut olarak ele alınmakta, mantıksal analizi yapılmakta ve akli hükümlere varılmaktadır. Fakat felsefede vahiy, ilham mertebesi ve imgesel düşünce bulunmaktadır. Dolayısıyla felsefi düşünce bilimsel düşünceyle bedii düşüncenin sentezinden ibarettir. Hatta ben üçüncü bir düşünce biçimi olan dini düşüncenin, dini-hissî deneyimin de buna eklenebileceği, dolayısıyla da felsefenin dini-hissî, bedii ve bilimsel düşüncenin sentezi olduğu kanaatindeyim. Kültüre gelince, kültür en alt düzeyde yer almaktadır. Büyük filozoflara ait üst düzey felsefi düşünceler ve sistemler felsefe araştırmacıları tarafından araştırıldığında, işte o zaman felsefe bilimin konusu olmakta ve bir bilim niteliği taşımaktadır. Fakat bu araştırmacıların felsefi düşünce ve sistemleri araştırmaları onların filozof yapmaz. Onların inceledikleri konular okullarda veya üniversitelerde ders kitaplarında yer almakta, popüler yorumlarla daha büyük kitlelere ulaşmakta, dolayısıyla da bir kültür olayına dönüşmektedir. Herkes Eflatun’un, Kant’ın vb. kim olduğunu biliyor. Onların düşünceleriyle ilgili bilgiler de basitleştirilmiş bir biçimde kitleler tarafından bilinmektedir. İşte bu bir kültür olayıdır. Bu anlamda felsefe az önce bahsettiğimiz basamaklardan ibarettir. “Felsefe bilimmidir?” sorusuna gelince, evet, felsefe profesörler için bilmdir. Fakat felsefe yaratıcı filozoflar için – Farabi, Kant vb. için bilimin ötesindedir ve bilimin fevkinde bulnan bir şeydir. Fakat aynı şeyi örneğin tarih disipliniyle ilgili söylemek mümkün değildir. Aristo hatta şiir sanatının da tarihin fevkinde bulunduğunu düşünmektedir. Nitekim, tarih tek tek olayları incelemektedir, fakat şiirsel düşüncede imgesel genellemeler bulunmaktadır.

Felsefi düşüncenin diğer bir özelliği de onda millilik bileşenlerinin mevcut olmasıdır. Bilim milli değil, evrensel olduğu halde, felsefe kendi bünyesinde edebi-bedii suretleri barındırdığından onda milli bileşenler bulunmaktadır. Tüm milletler bilimsel düzeyde aynı şeyi yapmaktadırlar. Bilimsel düzeyde Alman felsefesi, Yunan felsefesi, Türk felsefesi aynı olmalı, biz hepsini aynı düzleme getirmeye çalışıyoruz. Bilimde farklı bir yol bulunmamaktadır. Fakat bizim imgesel bir düşünceyle söylediğimiz, örneğin Mevlana’nın bir beytte söylediği bir düşünceyi tercüme ederek bir amerikalıya anlatmak oldukça zordur. Çünkü burada millilik öğeleri bulunmaktadır. Bu anlamda da felsefe bilimden farklılık arz etmektedir. Bilimin üstün niteliği onun evrenselliğinden ve milli nitelik taşımamasından kaynaklanmaktadır. Felsefenin üstünlüğüne gelince, onun üstünlüğü idrak düzeyi olarak daha yüksek düzeyde ortaya çıkmasındadır. Dolayısıyla felsefe insanın sıradan yöntemlerle, mantıksal düşünceyle ulaşamayacağı ve yalnız sezgiyle ulaşabileceği hakikatlere ulaşma imkanına sahiptir.

 

Hans KöchlerHans Köchler

Felesefe sıradan bir bilim değil, meta-bilimdir. Dolayısıyla bilimlerin fevkindedir. Bunun yanı sıra felsefenin doğasında şöyle bir özellik ve fonksiyon var: felsefe bir kanaat de ortaya koymaktadır. Bir meta-alem olarak o, ampirik düzeye indirgenemez, dolayısıyla da o özel bir bilim alanı olarak ele alınmalıdır. Bu, Avrupa’da çoğu filozofların henüz üzerinde anlaşamadıkları bir konudur. Bence felsefe ampirik bir bilim olarak değerlendirilemez. Felsefe bilimsllikden ziyade kesin kanaati ifade etmektedir. Konuya bu şekilde yaklaştığımızda felsefenin şu andaki düzeyinde ilham faktörü bulunmaktadır ve onu ampirik bilimler sırasında değerlendirmek oldukça zordur. Benim kişisel kanaatim felsefenin meta-bilim olarak varolması gerektiğidir. Bunun yanısıra felsefe formel mantıksal ve bilimsel metotları da kendi bünyesinde birleştirmelidir. Hıristıyan Avrupası’nı ele alalım, mesela Avusturya’da bizim üniversitede iki felsefe bölümü blunmaktadır. Hıristiyan felsefesi (teoloji) ve felsefe. Geçenlerde üniversite rektörü finansal tasarruf amacıyla iki bölümü birleştirmek istedi. Fakat ben buna karşı çıktım, bunun mümkün olmadığını ve hıristiyan bir inancı temel aldığımızdan bizim felsefemizin de aynı inancı temel aldığını söyledim. Ben felsefede Kant cizgisini sürdürmeğe çalışıyorum.

 

Aleksandr Çumakov

Bu konu her zaman güncel olmuş, hatta çoğu uluslararası konferaslarda tartışma konusu olmuştur. Örneğin, Boston’da yapılan kongre de bu konudan, felsefenin bilim olup olmadığı konusundan bahsetmekteydi. Özellikle bu konunun eski sovyetler mekanı için de oldukça güncel olduğunu vurgulamak gerekir. Batı’da bu konu felsefi bilgiyle, felsefi olmayan bilgiyi bir birinden ayıran pozitivizmde çözülse de, sosyalizm döneminde bu konu felsefenin bilim olması açısından ele alınmaktaydı. Bu otantik marksizmden ziyade, onun sonraki yorumlarından, leninizmden vb. kaynaklanmaktaydı. Markisizm kuramı felsefe, politik ekonomi ve bilimsel kommünizm olmakla üç kaynak temelinde biçimlendirilmekte ve felsefe de markisizmin geleceğin nasıl olması gerektiğini temellendiren bir bölümü olarak ele alınmaktaydı. Kuşkusuz, bilimsel olmayan bir felsefe söz konusu geleceğe götüren yolun ne olduğunu ortaya koyamazdı. Bu nedenle de, felsefe bir bilim olarak değerlendirilmekteydi. Felsefeyle bilimin eşdeğer kabul edilmesi düşüncesi yanlıştır ve ben her zaman bu düşünceyi yanlışlamak için çaba gösterdim. Felsefeyi bilim olarak değerlendirenler onu bilim olarak öğretmekte ve öğrencilere bilgi yığını öğretilmekte, felsefe öğretilmeye çalışılmaktadır. Felsefeyi öğretmek imkansız bir şeydir, felsefenin öğretilmesi konusunda yapılabilecek şey ona ilgi uyandırmaktır, zihinleri harAleksandr Çumakovekete geçirmektir. Biz felsefede belli bir konuyla ilgili sadece kendi tutumumuzu ortaya koyabiliriz. Fakat hakikatin ne olduğunu kimse bilmiyor. Felsefeyle bilimin eşdeğer olarak kabul edilmesi yanlış sonuçlar ortaya çıkarabilir. Felsefe bilimlerin anasıdır. Benim hocam prof. Frolov da bu düşünceyi her zaman vurgulamaktaydı. Bu da bir gerçeği ortaya çıkarmaktadır: yaklaşık olarak altı buçuk bin yıl bundan önce felsefe de artık mit ve dinin yer aldığı dünyagörüşünde, onun bileşenlerinden biri olarak biçmlenmeye başlamıştır. İlk filozofların sloganlarından biri “bana inanma, kendin düşün” idi. Bunun anlamı felsefede her zaman kuşkuların olduğu ve olacağıdır. Felsefe kendine kadar olan bilgileri kendi bünyesinde toplamaktadır. Daha sonralar söz konusu bilgiler ve felsefi ilgi çerçevesinde çeşitli bilimlerde ifade edilen bilgi biçimlenmişti. Modern Dönem’e kadar felsefeyle bilim arasında ayrım yapmak oldukça zordu. Kimdi mesela Heraklit, Anaksimandr? Onlar hem filozof, hem de bilim adamıydılar. Fakat pozitif bilimlerin biçimlenmesinden sonra, klasik mekanik ortaya çıktıktan sonra bilincin yeni bir biçimi – bilimsel bilinç şekilllenmiştir. Bilimin bakış açısına göre, gerçekliğe uygun olmayı sağlayarak hakikate ulaşmak mümkündür. Bu bakış açısı ortaya konduktan sonra felsefenin sınırları da tam anlamıyla belirlenebilir ve burada söz konusu olan artık hakikat değil, doğruluktur. Bu oldukça önemli bir konudur. Çünkü, hakikat objektif olarak bilgimizin gerçeklikle uygun olması, fakat gerçeklik her zaman sübjektiftir. Dolayısıyla, ne kadar düşünür varsa, bir o kadar da felsefe mevcuttur. Her filozofun farklı düşünce tarzı bulunmaktadır. Peki hangi filozof haklıdır? İşte bu konuda kriter bulnmamaktadır. Bu tür kriterler bulunsa hakikat konusu artık felsefi bir mesele olmaktan çıkar.

 

Salahaddin Halilov:

Hakikat ortada bir yerdedir.

 

Aleksandr Çumakov:

Bunun yanı sıra felsefeyle bilim arasında ortak özellikler de bulunmaktadır. Bu her şeyden önce rasyonel bilgi yöntemidir. Fakat bilim sezgisel deneyimden uzak olsa da, felsefe hem rasyonel, hem kişisel deneyimin, hem de irrasyonel olanın vahdetidir. Bu nedenle de biz milli bilimlerden, milli fizikten, milli kimyadan değil, milli felsefelerden, örneğin, Fransız, Alman vb. felsefelerden bahsediyoruz. Burada belki “milli” kelimesini kullanmak o kadar da doğru değildir. Çünkü, milletler Modern Dönem’de ortaya çıkmış, fakat felsefenin tarihi oldukça eskidir. O milli değil, kültürel bir olaydır. O, her şeyi şfade etmektedir. Ben rus felsefesinin, kültürünün ve geleneklerinin ileticisiyim. Bilim ve felsefe belli bir noktada ortak nitelikler paylaşmaktadırlar. Felsefe aynı şekilde mitle, dinle de belli noktaları paylaşmaktadırlar. Fakat bilim ne dinle, ne de mitle ortak niteliklere sahip değil. Felsefe aynı zamanda sıradan bilinci de kendi bünyesinde bulundurmaktadır. Biz felsefeyle bilimin orantısını doğru bir biçimde belirleyebilirsek o zaman felsefeyi öğretirken biz görmek istediklerimizi değil, nereye bakmamız gerektiğini öğreteceğiz. Bu da farklı şeylerdir.

 

Selahaddin Halilov:

Ben sizin argümanlarınıza ve düşüncelerinize katılıyorum. Bilim kümülatiflik ilkesini temel almaktadır, halbuki felsefe kümülatif değildir.

 

 

Kenan GürsoyKenan Gürsoy:

Selahaddin bey derginin kapak sayfasında felsefe bilim midir, deyil midir sorusuna yanıt vermiş. Felsefe üstte ve ayrı, sosyal-siyasi bilimler ayrı. Şu anda biz felsefe eylemi gerçekleştiriyoruz, ve ne yapıyoruz, tartışıyoruz, sonuca da tam olarak varamıyoruz, varamadığımıza göre de yine ilimin içinde değiliz. Yoksa bu kadar münakaşa etmezdik. Eğer münakaşa ediyoruz, demek ki felsefenin bilimden farklı yönü var. Dikkat ederseniz eğer Türkçede iki kelime var – bilim ve ilim, bazen bunları birbirleriyle karıştırarak konuşuyoruz, aynı manada kullanıyoruz. Bazen de bunları ayrı ayrı kullanıyoruz. Ayrı ayrı kullanılmasında bana göre fayda var. Bilim daha çok fenle alakalı olarak kullanılıyor - kiçik kiçik bilimler fizik, kimya, biloji, hatta tarih, antropoloji, sosyoloji gibi. Ama ilim dediğimiz zaman daha geniş, dana bunları içine alan bir şey söylüyoruz. Mesela Kurani kerimden bir ifadeyle söyleyelim, hiç bilen veya bilmeyen biri olur mu sorusu, yani ilim sözüne yakın bir manada. Yine Türkçede şöyle bir ifade var, o bilge bir şahsiyettir, ve ben onun ilminden istifade etmek istiyorum, hayat tecrübesinden, bilgeliğindenistifade etmek anlamında. Yani bilim ve ilim arasında bu fark var. Şimdi felsefe eğer bu ayırımı kabul edecek olursa, felsefe daha çok ilime yakın, bilime uzak manadadır, bir meta`dır, bilimlerin üzerindedir. Meta çoğul olarak kullanılmıyor. Bir az evvel kimya, biloji, sosyoloji, tarih dedim. Bakın çoğul olarak bir şey söylüyorum, felsefe dediğim zaman daha geniş, daha bütüncül bir şey söylüyorum. Gerçi antropoloji felsefesi, tarih felsfesi diyebilirim, ama bir şeyden pay aldığı için söyleyebilirim. Yani daha geniş bir felsefi ortamla ilişkide oluğundan dolayı bu ifadeyi kullanıyorum. O zaman felsefe başka bir şeydir. Felsefe tek tek bilimlerin daha fevkinde, onları kucaklayan bir şey. Yalnız bir şey var. Felsefeyi ideoloji ile, dünya görüşü ile karıştırmamak lazım. “Benim felsfeme göre insanlar iki türlüdür, kimi köpek beslemeyi, kimi ise kedi beslemeği sever” dedim. “Bu benim felsfemdir” dedim. Bu felsefe değil. Bu kadar basit kullanılmaya izin yok. Felsfenin bir ciddiyete ihtiyacı var,  metodlu düşüncüeye ihtiyaç var. Alınması gereken bir tavır var, gereken bir mesafe var, ciddi bir araştırma yapıyorsunuz. Ve muhtemelen bu araştırmanın içine tek tek bilimlerden elde ettiklerinizi, yada hiç değilse bir bilimden elde ettiğinize koyuyorsunuz. Hiç bir bilim olmasa bile, en azından bilimsel mahiyetten taşıyan bir felsefi okuma yapıyorsunuz. O zaman felsefenin ciddi bir biçimde yürütülmesi lazım. Felsefe ideoloji değildir. Yani sadece sosyal gerçeklerin, sıkıntıların çözümü için sizin başvurduğunuz, öylesine formule etdiğiniz bir görüş değildir. İkinci, felsefe sizin oluşturduğunuz her hangi bir dünya görüşü de değildir. Bu kadar basit değildir. Felsefe çok metodolojik bir biçimde yapılması gereken bir şeydir. Felsefe daha da önemlisi insanın bir çilesini, bir ızdırabını gerektiriyor. Alıçkanlıklarınızı bir tarafa koyacaksınız, onlarla mücadele edeceksiniz, bu zihinsel anlamda, ama ekzestansyal anlamda da kendi kişiliğinizin içinde de bir çilesinin tecrübesini yaşamak durumundasınız. Bir sıkıntının içine girmiyorsanız, heyecan yaşamıyorsanız felsefe yapmak mümkün değil. Felsefenin ciddiyetle yapılması lazım, bilimsele olana dayanılarak yapılması lazım, ciddiyet olarak bilimin altında olmaması lazım. Bilimsel olana dayanmasa bile onunla hesaplaşması, güreşmesi lazım. Hep deniliyor ki, felsefeden çıkıyor bilimler. Bu da odur, yani felsfe bilimlerin anasıdır. Olabilir. Ama felsefe aynı zamanda mutlaka bilimlerin kızıdır. Bilim olacak ki, bundan istifade eden felsefe olsun. Yani ciddiyetin katılması böyle bir şeydir. Fizik, biyoloji bilimlerinin söylediği kadarıyıla yetinmemek, onların ortya koyduğu yeni doğruları, bulguları mutlaka hesaba katmak lazım. O zaman ben “anayım”, her istediğimi yaparım gibi bir rahatlığınız da yok. Yetişen çocuğun da bu bilimlerden, onların sonuçlarından istifade ederek yetişmesi lazım. Burada bir sebep sonuç ilişkisi var: felsefeden çıkar ama felsefeye döner, tekrar felsefeden çıkar, yine felsefeye döner. Yani ben bilimlerin felsefeye gittiği yere dikkat ediyorum. Yeni bir tavir alış var, bu fenomenoloji. Fenomenoloji işi bir az karıştırıcak. Fenomenoloji diyor ki, ben mahiyetler ilmiyim. Tıpkı ilimlerin yaptığı gibi, bana şeyler nasıl veriliyor diye bakılıyor, yani geniş pozitivist akım var. Ben burada bunu nasıl algılıyorum. Adeta bilimlerdeki tecrübe gibi, burda da bir meta halinde, mevut olanı paranteze alıyor, kendi görüşünü oluşturuyor, orada da bir meta var.     
         Daha sonra filozoflar katılımcıların sorularını yanıtladılar. En sonda “Felsefi Diskurs”un galipleri ödüllendirildi ve hatıra fotoğrafları çekildi.   

 

 Metanet Abdullayeva, Kenan GürsoyOsman Hacıyev, Hans Köchler

     

















Ervin Selimov, Ferman İsmaylovVəfa Camalova, Səlahəddin Xəlilov

















Müsafirler ve Felsefi seminerin iştirakçılarıSelaheddin Halilov, Fuad Memmedov

Baxılıb: 15811    Çap et    Dostuna göndər


 
 Fəlsəfi Diskurs

Hörmətli iştirakçılarımız!

Fəlsəfi Diskurs öz müzakirələrini və fəlsəfi seminarlarını müəyyən müddətə qədər təxirə salır.
 
Yeni tədbirlərimiz barədə məlumatlar veriləcək!

Cavabla
 
  Elmi konfranslar və faydalı linklər
 
 JURNAL
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2020, № 2 Hər ötən il bizi sürətlə, hızlı bir şəkildə müəmmalı bir gələcəyə daşıyır. Bəşəriyyət/insanlıq sanki yeni bir başlanğıcın bəkləntisindədir. Fəlsəfi fikir də özünün hadisələri qabaqlamaq missiyasında uğurlu ola bilmir. Çünki dünya/cahan bir tərəfdən, elmin/bilimin bəlirlədiyi hakim düşüncə tərzinin yedəyində gedir, digər tərəfdən, elm bu missiya üçün yetərli olmadığından dolayı, sükan sahibsiz qalmış və sükana “siyasi liderlər” yiyələnmişdir.
Ətraflı
 KİTAB
İnsan: kamilliyin arxitektonikası Kitabda kamillik problemi əvvəlcə bir ideya və ruh hadisəsi kimi fəlsəfə tarixi kontekstində, daha sonra isə ictimai bir hadisəsi kimi so­sial fəlsəfə kontekstində araşdırılır.
Ətraflı
Həyatın özü və görünən üzü Kitabda ictimai həyatın müxtəlif sahələri, konkret hadisələr insan həyatının mənası ilə, daxili yaşantılarla qarşılıqlı əlaqədə nəzərdən keçirilir.
Ətraflı
Həyatın özü və görünən üzü Müəllifin publisistik əsərlərindən ibarət ikicildliyin ikinci cildinə ölkəmizdə elm və təhsilin vəziyyəti, aktual problemləri, həmçinin, dil, din, millət, fəlsəfənin milli özünüdərkdə rolu, ziyalı məsuliyyəti haqqında məqalələr daxil edilmişdir.
Ətraflı
"swfobject.js"

© 2010 Fəlsəfə dünyası - Müəllif hüquqları qorunur. Saytdakı məlumatlardan istifadə etdikdə istinad vacibdir. Sayt Elshad100 tərəfindən hazırlanıb.